Saturday, July 08, 2006

sürdürülebilir kaykılma

gün geliyor, tek bir şey ayakta kalıyor. tek bir şeyı çabaya değer buluyor insan, ki çabanın dip noktası da bu zaten; başka bir olumlu çaba için güve ve inanca sahip olabilmek için, var olmak gerekiyor. varlığı çabayla yaratmak, bu çabanın zincirinde bir halka olmak gerekiyor.

işte o gün gerçekten de geliyor, ve sen "insan"ı bilmem ama, ben "e peki madem, hadi devam edelim" diyorum.

devam ediyorum;

işte bunun için, bir zamanlar tek başıma kalıp sarhoş sarhoş şarkı söylediğim hasanağa bahçesi'nin çimlerine uzanıyorum ve en yüksek ağacın en yüksekteki dalının rüzgarla en ahenkli dansı yapan iğne yaprağını seyre dalıyorum. biranın boğazımı yakmasına izin veriyorum. sigaranın gözlerimi bir şekilde yaşartmasına engel olmuyorum. bekar evi vazgeçilmezi çek-yatın üzerine gömülüyor ve arkama bu sefer iki yastık alıyor, televizyon izliyorum.

magazin programları izliyorum. özel hat plus'u bitiriyor, özel hat flash'ı sabırsızlıkla bekliyorum. hem ne olacak; özel hat özet var bir şekilde kaçırsam bile. sibel can'ın kaba etlerini izlemeye ayırdığım vakit kadar kral tv vjlerini de mutlu ediyorum. sevimli ve gerizekalı türk dizilerindeki iğrenç aşk diyaloglarını önemsiyorum örneğin, bu sayede gittikçe düşürüyorum düzeyi. ve nihayet kendimi önemli hissetmiyorum; yer ile gök arasında onca insan var nefes alıp veren, bir diğerini seven, bir şekilde "ol"an işte. onlardan biriyim şu an.

"n'aber nasılsın?" diyorum bol bol. "n'aber nasılsın?"lara bol bol "iyiyim senden n'aber?"ler yapıştırıyorum. eskiden "iletişim kodlarının hem en ilkeli hem de en sahtesi" tanımını biçtiğim bu diyalog, bırakıyorum, akıııııııııııp geçsin üstümden.

daha çok gömülüyorum gündeliklerime. bulaşık yıkıyorum her gün; suyla oynamak çocukluğu hatırlamak gibi. yaz okulunda profesörün gözlerinin içine bakarak ders dinliyorum, eve yemek sipariş ediyorum (geçen bir arkadaşımla çatlayana kadar lahmacun yedik), internette bazı hatunların resimlerini araştırıyorum mesela [claire forlani, fiona apple (aah ah), robin tunney gibi :) ] ve tabi kendimi ev hanımı gibi hissedene dek temizlik yapıyorum.

arkama daha çok yaslanıyorum, kadrajın içinden daha çok çıkıyorum, dünyanın görüntülerden ibaret gündelik diline inanmaya gayret ediyorum, her geçen gün daha çok.

yapıyorum bunları, evet. yapacağım da. yani bir süre daha. tüm bu abukluklar doğal bir tepki halini alana dek; kendiliğindenliklerini tesis edip bir kişiliği olmadığına inanan bana alternatif bir yaşam tarzının da mümkün ve seçilebilir olduğunu kanıtlayıncaya dek. nefret etmek için sadece var olması yeterli olan yaşamsallıkların ülkesine vize alabilene dek. görüneni kabul edebilene, görünene ayna tutabilene, hatta ve hatta o görünenin bizzat kendisi olabilene dek. aynı benlik içinde iki görüyü yeniden deneyimleyebilene dek. bir şeylerin başlangıcına, bir şeylere, bir şeylerin sonuna dek.

işte o zaman daha bi kaykılıcam koltuğumda. televizyon hayatın ta kendisi olucak. beni tasfiye edicem. zararına satıcam beni. ben diye bi şey kalmıycak. yeni bir ben inşa edicem. boğazımdan başka bir ben sokucam içeri. kendimi yutucam, kendimi soluk alıcam, kendimi soluk vericem.

ozamanbensürdürülebilirolucakzirasürdürücekbişeykalmıycakdenklembasitaslındainanıyorsanordadırinanmıyorsandaordadırbilinmezdiyebişeyyoksorusuolmayancevaplarıkendiyaratırinsancevabıolmayansorudakendisidirzatenahahkeşkebuyazdıklarımainansaydımsürdürülebilirlikşimdibaşladıiştebirşeylerisürdürebilmekiçinoşeylerinolmamasınısağlamanlazım